Teslim Alınamayan Ofis İçin Yapılan Peşinat Ödemesi Gider Yazılabilir Mi?

İşletmeler yatırım amacıyla gerekse de faaliyetlerinde kullanabilmek adına ofis, bina, atölye, fabrika vb. varlıkları satın alabilmektedir. Bu varlıklar için sözleşme gereği peşin ödemeler yapılabilmekte kalan tutar ise teslim esnasında ya da teslim sonrasında belli şartlarda ödenebilmektedir. Peki teslim alınamayan bu varlıklar için yapılan peşin ödemeler ne şekilde dikkate alınacak? Doğrudan gider mi yazılacak? Gider yazılacaksa hangi dönemin gideri olacak? Konuya ilişkin örnek özelge aşağıdaki gibidir.

“… sigortacılık faaliyetiyle iştigal eden Şirketinizin İstanbul'da şube işyeri açmak maksadıyla ofis satın almak için bir firma ile satış sözleşmesi imzaladığını, sözleşmeye istinaden 140.000-TL ödeme yapıldığını, ilgili firmanın aradan üç yıl geçmesine rağmen ofisinizi teslim etmediğini, bahse konu firmanın Bakırköy 9 ... Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/… esas numaralı kararı ile iflas erteleme kararı aldığını ve yasal sürecin halen devam ettiğini belirterek, söz konusu ofis için ödemiş olduğunuz 140.000-TL zararınızın karşılık ayırmak suretiyle kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı hususu…

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş; aynı maddenin ikinci fıkrasında da safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, safi kurum kazancının tespit edilmesinde Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi yanında 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 40 ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında ise, "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:
1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.
Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41'inci maddeleri hükümlerine uyulur." hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun "Şüpheli Alacaklar" başlıklı 323’üncü maddesinde; "Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1- Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
2- Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;
şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir."
hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması durumunda ise şüpheli alacak kaydına imkân bulunmamaktadır. Diğer yandan şüpheli alacaklar için dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılması gerekmekte olup, şüpheli hale geldiği hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacaklar için daha sonraki dönemlerde şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olmamaktadır. Bir alacağın dava safhasında olduğunun kabulü için, mahkemeye dava, icraya takip için dilekçe verilmiş olması, ancak gerek mahkemeye gerek icraya yapılan başvuruların ciddiyetle takip edilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun;
"Erteleme tedbirleri" başlıklı 179/a maddesinde, mahkemenin, iflâsın ertelenmesi isteminde bulunulması üzerine, envanter düzenlenmesi ve yönetim kurulunun yerine geçmesi ya da yönetim kurulu kararlarının onaylanması için derhal bir kayyım atayacağı, ayrıca şirketin ve kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli diğer önlemleri alacağı, kayyımın atanmasına ilişkin karar, kayyımın mahkemece belirlenmiş görevleri ve temsil yetkisi ile bunların sınırları ve iflâsın ertelenmesine ilişkin talebin Kanunun 166 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki usul ile mahkeme tarafından ilân ve ticaret siciline tescil ettirileceği, mahkemenin bu arada erteleme talebini karara bağlayacağı,

"Erteleme kararının etkileri" başlıklı 179/b maddesinde ise erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamayacağı ve evvelce başlamış takipler duracağı, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetlerin işlemeyeceği, hükme bağlanmıştır.

İflasın ertelenmesi kurumunun temel amacı, mali durumu bozulmuş ve iflası istenmiş olan bir sermaye şirketinin mali durumunun düzelmesi ihtimali bulunuyorsa gerekli tedbirleri alarak şirkete toparlanma ve yeniden üretim ve istihdam yaratma imkânı vermektir. Süreç sırasında iyileştirme projesine uygun olarak ticari faaliyete devam edilmektedir. Süreç sonunda başarıya ulaşılabilir, ödemeler yapılabilir ve ticari hayata devam edilebilir veya başarı sağlanamayarak iflas ya da konkordato sürecine de gidilebilir.

İflasın ertelenmesi kararı neticesinde, işletmeden alacağı olanların alacaklarını tahsil etme imkanını ortadan kaldırmamakta, sadece icra takiplerini engellemektedir. İcra ve İflas Kanunu hükümleri uyarınca iflasın ertelenmesi kararı dava açsın açmasın tüm alacaklılar bakımından sonuç doğurmaktadır.

Buna göre; özelge talep formunuz ve eklerinden Bakırköy 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.06.2013 tarihli ve E: 2013/… sayılı kararıyla iflasın ertelenmesine karar verdiği anlaşıldığından, mahkemece iflasın ertelenmesine ilişkin kararın verildiği 2013 hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacağınız için 2014 ve müteakip yıllarda karşılık ayrılması mümkün bulunmamaktadır.”

İdare görüşü bu yönlü iken Danıştay 4. Dairesinin 13.02.2014 gün ve E:2010/3320, K:2014/805 sayılı karar bölümleri ise aşağıdaki gibidir. Kararda “alacakların şüpheli hale geldiği yıllarda karşılık ayrılmamasının önemi bulunmamaktadır.” ifadesi yer almaktadır.

“İstemin Özeti: 2006 yılı işlemleri incelenen davacı adına, 2004 ve 2005 yıllarında şüpheli hale gelen alacakları için 2006 yılında karşılık ayrılamayacağı…

… vergi inceleme raporu ekinde tahsil edilemeyen alacaklarla ilgili olarak başlatılan icra takiplerine ilişkin belgelere yer verilmiş olup, 2006 yılı itibarıyla söz konusu alacakların şüphelilik halinin devam ettiği anlaşıldığından, alacakların şüpheli hale geldiği yıllarda karşılık ayrılmamasının önemi bulunmamaktadır. Bu durumda, şüphelilik hali devam eden alacaklar için uyuşmazlık döneminde karşılık ayrılmasında hukuka aykırılık bulunmadığından, aslı aranmayan geçici vergi üzerinden kesilen vergi ziyaı cezasına ilişkin davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.”

KAYNAKLAR

B.07.1.GİB.4.25.15.01-125[6-2015/1.17]-30 Sayılı 17.07.2017 Tarihli Özelge
Danıştay 4. Dairesinin 13.02.2014 gün ve E:2010/3320, K:2014/805 Sayılı Kararı

İşbu yukarıda yer alan metnin (makale, görüş, sirküler, bülten, yorum vb. hangi ad ile tanımlandığının bir önemi olmaksızın) yasal olarak herhangi bir bağlayıcılığı bulunmayıp, bilgi verme amacıyla hazırlanmıştır. İşbu metnin tek yasal dayanak olarak kullanılması sonucu elde edilen bilgiler doğrultusunda alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle doğmuş / doğabilecek zararlardan Zeren Mali Müşavirlik Hizmetleri A.Ş.’nin (ZEREN MM) ve yazarın hukuki bir sorumluluğu bulunmamaktadır.